Ne Yani Ben Şimdi Dalgıçmı oldum

  • 27.12.2018
  • 1428
  • Ataşehir Tenis

NE YANİ ŞİMDİ BEN DALGIÇ MI OLDUM?

57 yaşına gelene kadar türlü bahanelerle kaçmıştım.

"aman işim ne benim suyun altında kardeşim, kapalı yerlerde kalmaya dayanamam ben, üstüme sular geliyor gibi olur, ulan bu Mısırlı'nın doldurdum dediği tüple ben suyun altına mı giricem yani, hadi ya tüp biterse, Kızıldeniz'de dalmak mı, yok daha neler, yahu daha iki sene önce köpekbalıkları 3 kişiyi midesine indirdi, hadi git işine ya, burnuma, kulağıma su kaçar maazallah, hem şnorkelle bile azıcık suya dalayım derken maske yüzüme yapışıveriyor benim, ayrıca beni deniz tutar.."

Bu ve bunun gibi en az elli tane bahanem vardı dalmamak için.

Sonra Mısır'da kafamı gözlükle şöylece bir suya soktum.

Vay be dedim, bu ne ya..

Amerikalı ağzıyla tam bir wow etkisi oldu.

Mercan kayalıkları, balıklar, meğer ne muhteşemmişsin sen be Kızıldeniz.

Vee, beni artık şnorkelle suda debelenmenin kesmeyeceğine karar vererek bir dalış sertifikası almaya karar verdim.

PADİ'nin adını zaten sıkça duymuştum.

Çok para göz bir sistemdir, Padi'nin açılımı 'put another dolar in' falan dedilerse de, benden 100 sene önce dalmaya başlayan Ateş kardeşimin de onayını alarak bu kursa başladım.

Öncesinde, ciğer ve nefes testlerinden geçtiğimi yazmayı da unutmamam lazım tabi ki.

İsviçreli hocam Pascal, bir kaç Alman'la birlikte bize önce teorik dersler verdi.

Almancama ne kadar güvendiysem de, kurs süresince bir sürü anlamadığım dalış terimi ile karşılaştım.

"Ulan ara sıra anlamıyor durumuna düşmemek için, anlamış gibi başını sallıyosun da, sonra suyun altında gırk diye gitmeyesin" diyerek de kendi kendimi korkutuyorum.

İlk gün teori ve bir süre de havuzda çırpındıktan sonra, ertesi gün bizi deniz çıkardılar.

Balıkadam kıyafeti, yelek, tüp, şnorkel, kurşunlu kemer falan derken ben bildiğiniz astronota döndüm.

Teknede 2 adım yürüyemiyorum, ki bunlarla 1 metre yükseklikten suya atlamam gerekiyormuş.

"Hocam, ben bu şekilde suya atlarsam anında dibi boylarım, ben bu işten vaz mı geçsem acaba"  gibi çaresiz gözlerle sağa sola bakıyorum.

Herkes benimle aynı salaklıkta apalıyor teknenin kıçında.

Yeleği şişirmem söylendi, gerçekten korkarak atladım suya ve neyse ki hemen suyun yüzüne çıktım.

Sol kolumuzu havaya kaldırıp yeleğin havasını indirdik, tekneye bağlı ipe tutunarak aşağıya inmeye başladık.

Ki işte o müthiş bir andı.

Yutkunarak, burnumuzu sıkıp kulağımızdaki basıncı azaltarak kısa bir sürede 12 metreye indik.

Ben indik diyorum, ama siz deyin ona aya ayak bastık.

Bnece hepimiz, geçen yıl rahmetli olan Neil Armstrong 21 Temmuz 1969'da ilk kez aya ayak bastığı kadar heyecanlandık kuma palet basınca.

Tüm çaylak dalgıçlar kurbağa yavrusu gibi sallanıyoruz suda.

Ama herkes halinden mesut bir şekilde birbirine, baş parmakla işaret parmağını yuvarlak yaparak yegane bildiği 'herşey yolunda' işaretini yapıyor.

Henüz balık falan görecek halimiz yok, tek derdimiz, ağzımızdaki emziği kaçırmadan ya da kerizce çıkarmadan solumaya çalışmak.

Sonra birden çevremizde yunuslar dolaşmaya başladı.

Bende hiçbir reaksiyon yok, çünkü soluma derdindeyim ve bu arada belgesel izliyorum sanıyorum.

Bir kaç saniye sonra bunun bir film olmadığını, herhangi bir yunus şovuna gelmediğimizi ve bu gülümser gibi bizi inceleyen hayvanların dünyasında olduğuma ayıldım.

Bizi hiç de yadırgamış gibi bakmıyorlardı.

Bazı günler bin tekne demir alıyor Hurghada'nın mahmur marinasından.

Ve her gün saat 10 gibi, 10 bin kadar balık adam, Kızıldeniz'in çeşitli derinliklerinde geziyor.

Dolayısıyla balıklarda sanki, "abi yine şu tuhaf baloncuklar çıkaran turistler geldi, bunlardan bir zarar gelmiyor gelmesine ama, şu daimi şaşkın halleri de çok gıcık be" bakışı hissedilebiliyor.

Yunuslar bizimle adeta oynamaya çalıştılar, ama bizim değil onlarla oynamak, kumda dik durmamız bile zordu.

O nedenle bir dakika kadar çevremizde dolaştıktan sonra gittiler.

Tekneye çıktığımızda hepimiz birbirimize, az önce gördüğümüz yunusların sayı ve boyutlarını abartarak anlattık.

Kimisi yavrularını da görmüş, yok gelenler aslında bir sürünün güvenlik görevlileriymiş, bizi inceleyip zararsız olduğumuzdan emin olunca gitmişler, falan diye bir sürü senaryo da yarattık.

Öğleden sonraki 2. dalışımızda, artık mercanları ve balıkları da farkettik.

Redsea Lionfish, Skorpionfish, Crocodilefish, Stonefish, Parrotfish, yani fish oğlu fish.

Kursu İsviçreli'den aldım diyorum size, artık Türkçelerini bilemediğim için mazur görün lütfen.

Zaten bu balıklar,  Süveyş Kanalı'ndan Akdeniz'e düşmedilerse eğer,  bizde yokturlar.

Ama hadi hatırınız kırılmasın, müren, vatoz, yengeç, ahtapot da gördük işte.

Deniz de bir soğuk bir soğuk, 28 derece mi ne..

Çatlatayım diye söylüyorum zaten.

Finlandiyalı bir kadın, "bizim orda bir göl var, ee biraz soğuk tabi, 2 derece, ama dalacak başka yer olmadığı için her hafta oraya dalıyoruz, burası sanki bizim evdeki sıcak su dolu küvetimize benziyor" diyerek hayıflanıyor.

Hocamıza soruyoruz:

- yaa Pascal, kuma öylece yatan Stonefish tehlikeli midir?

- üzerine basmazsan bir tehlikesi olmaz, ama basarsan ölürsün..

Çok ferahlatıcı oldu doğrusu, neyseki ben 2 metre kadar yanına inmiştim bu balığın.

Hiçbir nesneyi elleme, balıkları tehdit edercesine yaklaşma, hiçbir şey gelmez başına diye bilgiler verdi bize.

Köpekbalığını falan unutun.

Dünyanın % 71'ini kaplayan denizlerde, yılda ortalama 11 kişi köpekbalığı saldırısında ölüyor.

Oysa her yıl 40 kişi, kafasına hindistan cevizi düşerek dünyaya veda ediyor.

Çölde bedevi-kutup ayısı karşılaşması fantezileri ile boşuna keyfinizi karartmayın, sözüme kulak verin ve ilk fırsatta Kızıldeniz'i keşfedin.

Dünyada şu ana kadar tesbit edilen 25 bin kadar deniz balığının 1.100 kadarı bu coğrafyada yer alıyor.

Bu balıkların 170 kadarı da endemik, yani sadece burada var..

Bunu alana yanında, 325 farklı mercan, 150 çeşit kabuklu, 40 tür deniz yıldızı, 25 değişik deniz kestanesi de veriyorlar.

Ben daha ne diyim size yani!.

Velhasıl ben dalmayı daha ilk dalışta sevdim.

Yaa Ateş, keşke biraz daha ısrar edip beni daha vakitlice daldıraydın be kardeşim..

 

Mehmet Tunç Müstecaplıoğlu

17.07.2013